Ayasofya İstanbul’un tapusudur kâri. Neden çekineyim ki! Hatta bu topraklarda ‘inandım’ diyerek yaşayan her kim varsa hepsinin namusudur. Ayasofya hayali gönülden giderse yahut bir daha secdeye eğilmezse orada başlar hayal tükenmiş, dava tükenmiş, gaye tükenmiştir. Ki şimdi tam da öyledir işte. Kendi vatanında, kendi şehrinde ve kendi mabedinde başını secdeye eğemiyorsan, söz de tükenmiştir. Hem biliyorum sen de ben gibi hissedersin. Lakin sormak icap eder şimdi; bir benim mi ağrıma gidiyor ecdadın başını secdeye koyup da ibadet ettiği yerlere ayakkabılarla basıyor olmak? Bence hayır, senin de benim de ve biz gibi pek çoğunun da ağırına gidiyor biliyorum. İşte belki de bunun için Ayasofya’yı açmak ölümden uyanmak gibi, Ayasofya’yı açmak yeniden doğmak gibi… Bu okuyacağın Ayasofya’da alnını secdeye koymadan ruhunu teslim etmekten korkan birinin duasıdır. Belki de ve sadece bu duaya ‘âmin’ densin diye yazılmıştır bu kitap…